
Türk medyasında tekelleşme
Tekelleşme suç ise önce Türk medyasından başlamalı
Bünyamin Aygün
bunyaminaygun@gmail.com
Dizi sektörü çalkalanıyor. Öyle ki Bolu’da 78 vatandaşımızı kaybettiğimiz günün hemen ardından konuşmak zorunda kaldığımız ve “Tekelleşme” iddialarıyla gündeme gelen, adını daha önce hiç duymadığımız Ayşe Barım’ın tutuklanması olayı gösterdi ki artık bazı sektörlerin temizlenmesi, aklanması gerek. Kendimi bildim bileli iyi bir haber okuyucusu, iyi bir haber dinleyicisiyimdir. Hayatımın son 35 yılı da gazeteci olarak geçti. Şunu çok net ifade edebilirim ki, Türk medyasında yıllardır süregelen bir “Tekelleşme” var! Medyadaki tekelleşme sadece haberi, haberciyi kontrol etme meselesi değil toplumsal ve mesleki adaletsizlik meselesidir. Adalet demişken, aklanması gereken kurumların başında belki de medyadan sonra ikinci sırayı alır adalet sistemi. Neyse konumuza dönecek olursak, medyanın farklı alanlarında yer almak isteyen bir gazeteci için, yetenek ya da deneyimden çok, “doğru kişiyi tanıma” şartı net bir şekilde kural haline gelmiştir. Gazetecilerin işe girme, çalışma hakkı var ve bu hak, insan hakları gibi kutsal sayılmalıdır.
İcazet kimden?
Anadolu Ajansı’ndan TRT’ye, Demirören Medya’dan Halk TV ve Sözcü’ye, hatta demokratik ve tarafsız görünme iddiasındaki Now TV ya da Gazete Oksijen gibi yayın kuruluşlarına kadar geniş bir medya yelpazesi aynı konuda vicdani olarak yargılanmalı. Bu kurumlarda kapılar tanıdıklar dışında kimseye açılmıyor. Her medya grubunun,“tekel baş bayii” misali bir “bekçisi” var. Bu bekçiler, medyanın kapılarını liyakatli gazetecilere değil, kendi ağlarına uygun olanlara açıyor.
Bu kurumlarda kapılar tanıdıklar dışında kimseye açılmıyor. Her medya grubunun, bir “tekel baş bayii” misali bir “bekçisi” var. Bu bekçiler, medyanın kapılarını liyakatli gazetecilere değil, kendi ağlarına uygun olanlara açıyor.
Ama şunu net bir şekilde ifade edebilirim ki, Turkuaz Medya ve Demirören Medya bir kişinin, Anadolu Ajansı (AA) ve sayısız kanalı olan TRT, bir kaç kişinin icazetiyle işe alım yapıyor. Hele hele üst düzey yönetici olamak için bir kişinin dışında kimse icazet veremez! Düşünebiliyor musunuz, siz bir ömür veriyorsunuz kendinizi geliştirmeye ve ne kadar liyakat sahibi olduğu tartışmalı bir tek kişinin iki dudağı arasında oluyor mesleki kariyeriniz!
Kendimden bahsedecek olursam, 1990’lı yıllarda Aydın Doğan aracılığıyla Hürriyet gazetesinde işe başladım. Peki ne oldu biliyor musunuz? Tekelleşen o güruhun, o bahsettiğim bir kaç bekçinin icazeti yok diye 40’ıncı gün işten kovuldum! Tabii aynı günün ertesinde daha iyi şartlarda geri aldılar. Bu konunun detayları başka bir yazımızın konusu olsun.
Medya tahakküm altında!
Kısa süre önce, bir kadın gazeteci arkadaşım söyleşisinde, “Medyada kadın olmanın zorluklarını çok yaşadım” şeklinde bir ifadesi oldu. Ben de şöyle bir geriye yaslanıp düşündüğümde gördüm ki, Türk medyasında sadece kadın gazeteciler değil, erkek gazeteciler de büyük baskılara maruz kaldı! Yıllarını sektöre veren deneyimli gazeteciler, patronların çıkarlarına hizmet ederek etik dışı görevlere zorlanıyor.
Onlar sırça köşklerde bilmem hangi sanatçının müzayadesinde ya da hangi kültür sanat organizasyonunda kristal kadehleri tokuştururken biz haber peşinde canımızı hiçe saymışız. Günün sonunda onlara balya balya maaşlar bize kurşunlar!
Gazetecilik kisvesi altında, kaçakçılıktan siyasi manipülasyona kadar uzanan görevler dayatılıyor. Bir yıl önce, “Şu milliyet gazetesinde geçen 27 yılımı bir kaleme alayım…” diyerek yazmaya başladığımda insanlığımdan utandım! Meğer bize neler yaşatmışlar! Kendilerini koruma altına alıp bizi ölümüne habere gönderdiler. Onlar sırça köşklerde bilmem hangi sanatçının müzayadesinde ya da hangi kültür sanat organizasyonunda kristal kadehleri tokuştururken biz haber peşinde canımızı hiçe saymışız. Günün sonunda onlara balya balya maaşlar bize kurşunlar!
Adalet bir gün tecelli eder
Türk medyasının bugünkü halinden sorumlu olanlar, yalnızca siyasetçiler ya da patronlar değil tabii ki; Bir karış aklıyla fikir işçisi gazeteciyi işe alma- işten çıkarma yetkisi verilen ve astronomik maaş alan İnsan kaynakları müdürlerinden reklam müdürlerine, bilmem ne proje geliştirme müdüründen TV genel müdürüne kadar ve bunları işe alıp maaş ödeyen patronlara kadar bu sistemi sürdüren herkesin sorumluluğu var.
Yanlış duymadınız iyi bir gazeteci tam 50 yılda yetişiyor. “Kurumsallaşma” adı altında gazetecileri hiç bir konuda yeteneği olmayan insanların insafına bıraktılar!
Bir gazeteci kaç yılda yetişiyor biliyor musunuz?
Elli!
Yanlış duymadınız iyi bir gazeteci tam 50 yılda yetişiyor. “Kurumsallaşma” adı altında gazetecileri hiç bir konuda yeteneği olmayan insanların insafına bıraktılar!
İşi sadece fikir üretme ve yayma olan gazetecilikte İnsan kaynakları nasıl gazeteci seçer?
Hangi bilgiyle hangi liyakatle?
Ona o yetkiyi verende o yetkiye bürünen de hem kamu vicdanı karşısında hem adalet önünde hesap vermeli. Televizyonlarda genel müdürlük diye bir koltuk var, devlet girsin araştırsın, nasıl maaşlar aldıklarını… Sanırsın inşaat firması da, “Genel Müdürlük” titri ile yönetiliyor. Bunlara bu maaşların kaynağı sorulacak mı?
Mesela hapiste olması gereken kişiye canlı yayında saz çaldırıp sempatikleştirerek meclise girmesini kim sağlıyorsa, Dünyanın katil olduğunu kabul ettiği Abdullah Öcalan için, “Bebek katili demeyelim” kim diyorsa lütfen Ayşe Barım gibi hesap vermeye çağrılsın.
Hesap sorulması gereken sadece bireysel çıkar sağlayanlar değil.
Gazeteciliği ustaca manipülasyon aracı haline getiren, teröristleri meşrulaştırmaya çalışan, toplumu kutuplaştıran içeriklere imza atanların da adalet karşısında hesap vermesi gerekiyor.
Örnek mi?
Mesela hapiste olması gereken kişiye canlı yayında saz çaldırıp sempatikleştirerek meclise girmesini kim sağlıyorsa, Dünyanın katil olduğunu kabul ettiği Abdullah Öcalan için, “Bebek katili demeyelim” kim diyorsa lütfen Ayşe Barım gibi hesap vermeye çağrılsın.
Şu yukarıda saydıklarımın hepsi bugün değilse bile, “kördür topaldır ama bir gün mutlaka tecelli eder” şeklinde benzetme yapılan Türk Adaleti önünde hesap verecektir.
Barım Gezi’den alındıysa önce medya soruşturulmalı
Şöyle dönüp bakalım, 2013’te Gezi eylemlerini destekleyen yazılar yazan isimler bugün hangi pozisyonlarda?
Ayşe Barım, “tekelleşme” iddilarıyla değilde Gezi’yi desteklediği için tutuklandıysa, bu durumda medyanın rolü tartışmasız bir şekilde masaya yatırılmalı.
Hangi medya mı?
Şöyle dönüp bakalım, 2013’te Gezi eylemlerini destekleyen yazılar yazan isimler bugün hangi pozisyonlarda?
O dönem gazete mutfaklarında üst düzey görev alan, habercileri yönlendiren, haberleri gazetelere ve ekranlara taşıyan TV ve gazete yöneticileri bugün nerelerde, hangi maaşlarla çalışıyor?
Dahası, “İmralı zabıtlarını” yayınlayarak birinci çözüm sürecini baltalayan kurumun bugün hangi medya kuruluşlarına sahip olduğunu sormak gerekmez mi?
Savcılar, bunların peşine düşmeli ve adalet önünde tıpış tıpış hesap vermelerini sağlamalı. Eğer bu medya kuruluşları ve isimler bilinemiyorsa (Aslında çok kolay, medya takip merkezinden o dönemin yayınlarına bakmak bile yeter) onları bu sayfalarda açıklamak bizim boynumuzun borcu olsun!
Üzülerek söylüyorum ki, Türk medyası bir ayna gibi toplumun gerçeklerini yansıtmak yerine, bu aynayı kırıp gerçeği çarpıtanların elinde bir araç haline geldi. Bu döngüyü kırmak, ancak sistemli bir hesaplaşma ve yeniden yapılanma ile mümkün olacağına inanıyorum.
Aklanma zamanı geldi mi?
Eğer içinde bulunduğumuz yıl, Türkiye yüzyılı ise aklanma zamanıdır. Bu konuda ne düşündüğümü şimdilik açıklamayacağım ama bugün bir hesaplaşma yapılacaksa, bu sadece geçmişte yaşananlarla değil medya etiğini hiçe sayan anlayışla da yüzleşerek gerçekleşmeli. Türk medyası, bağımsız ve tarafsız bir yapıya kavuşmadıkça bu döngüden kurtulamayacak. Gazetecilik mesleği, hem mesleği icra edenlerin hem de bu mesleği yönetenlerin etik değerlere bağlılıklarıyla yeniden inşa edilmeli.
Üzülerek söylüyorum ki, Türk medyası bir ayna gibi toplumun gerçeklerini yansıtmak yerine, bu aynayı kırıp gerçeği çarpıtanların elinde bir araç haline geldi. Bu döngüyü kırmak, ancak sistemli bir hesaplaşma ve yeniden yapılanma ile mümkün olacağına inanıyorum.