
ABD ve İngiltere’nin yolları ayrılıyor mı?

ABD ve İngiltere’nin yolları ayrılıyor mı?
Göktürk Kadığolu
Son yıllarda dünya sahnesinde yaşanan gelişmeler, çoğu insanın gözünden kaçıyor. Ekranlarda hâlâ Trump’ın çıkışlarıyla kahkahalar atanlar var ama perde arkasında sahiden tarihi bir kırılma yaşanıyor olabilir. Öyle bir kırılma ki, 20. yüzyılın neredeyse tüm gidişatını birlikte yönlendiren iki büyük güç; Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere, artık ayrı sayfalarda yürümeye başlamış olabilir.
Hatırlayalım… Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ni çökerten, küresel finans sistemini kuran, dolar üzerinden dünyayı yönlendiren güç bloğu, tam uyum içindeydi. Bir yanda askeri gücüyle ABD, diğer yanda finansal zekâsıyla İngiltere. Ama şimdi bu ortaklığın içi boşalıyor. İngiltere, Avrupa Birliği’nden ayrıldıktan sonra rotasını eski sömürgelerine ve Hint-Pasifik bölgesine çevirdi. ABD ise içeride derin bir kriz yaşıyor; ekonomik çöküşün eşiğinde, siyasi kutuplaşmalarla boğuşuyor ve dünya liderliğini sürdürmekte zorlanıyor. Trump bu tablonun sadece sesi – asıl hikâye, arka plandaki sistemsel çatışmada yatıyor.
İngiltere’nin ve ABD’nin artık dünyaya aynı gözle bakmadığı, NATO dahil pek çok ittifakta dağılma emarelerinin ortaya çıktığı bir döneme giriyoruz. İngiltere daha temkinli, daha stratejik; ABD ise daha agresif, daha savruk davranıyor. Örneğin Londra finans çevreleri, doların rezerv para olma gücünün sonuna geldiğini fısıldıyor. Dijital paralar, altın destekli ticaret modelleri, yeni ödeme sistemleri… Tüm bu gelişmeler, Washington’un elindeki “dolar sopasını” etkisiz hale getirebilir. City of London, bu yeni dünyanın senaryolarına çoktan hazırlanıyor. Oysa Washington, içerideki çatlaklarla meşgul; kendi iç savaşını daha bitiremeden, dış dünyaya tutunmaya çalışıyor.
Bütün bu gelişmeleri anlamaya çalışmadan sadece haber başlıklarına takılanlar, ne yazık ki büyük resmi kaçırıyor. Çünkü mesele sadece ABD ya da İngiltere’nin ne yaptığı değil; Türkiye gibi jeostratejik ülkelerin bu yeni dengelerde nerede duracağıdır. ABD–İngiltere ittifakı çökerse, bu boşluğu Çin, Rusya ve Hindistan üçgeni doldurmak isteyecek. Yeni bir eksen savaşı kapıda ve Türkiye tam ortasında. Biz bu fırtınayı fırsata çevirebilir miyiz, yoksa bir kez daha dış politikayı günü kurtarmak için mi kullanacağız?
Bu noktada, Türkiye’nin son yıllarda izlediği çok kutuplu denge siyaseti, bölgesel bağımsızlık vurgusu ve küresel angajman çeşitliliği son derece kritik öneme sahip. Tek bir eksene mahkûm olmadan, Rusya ile enerji, Çin ile ticaret, Türk dünyası ile stratejik bağlar, Afrika ile kalkınma ortaklığı, Ortadoğu’da dengeleyici rol gibi geniş bir yelpazeye yayılan diplomasi hamleleri, bu büyük dönüşüm döneminde ülkemizi koruyan kalkan haline geldi. Bu politikaların arkasında durmak, siyasi görüş farkı gözetmeksizin bir devlet refleksi olarak görülmeli. Çünkü bu politikalar, yeni dünya düzeninde Türkiye’nin kendi masasını kurma ihtimalini güçlendiren nadir stratejik fırsatlardır.
İşte bu yüzden “bu yaz çok sıcak geçecek” derken sadece meteorolojiyi kastetmiyoruz. Coğrafyalar yeniden çizilecek, para sistemleri değişecek, ittifaklar dağılacak. Ama hâlâ ekranlarda “burç yorumu” yapan uzmanlarla vakit kaybediyoruz. Hâlâ “Trump ne demiş?” seviyesinde tartışıyoruz. Oysa sormamız gereken asıl sorular bunlar: Biz bu yeni dünya düzeninde nerede duracağız? Kiminle yürüyeceğiz? Ya da kendi yolumuzu açabilecek miyiz?
Türkiye’nin bağımsız, çok boyutlu, cesur ve dengeli duruşu işte bu nedenle önemlidir. Çünkü tarihi yazanlar, seyredenler değil; anlamaya çalışanlar ve harekete geçenlerdir.