
Çöp kültürü
Çöp kültürü
Burak fazıl Çabuk
burfaz@gmail.com
Saçının boyalı olduğu belli sakallı adam, alelade bir ganyan bayisinden çıktıktan sonra, elindeki kazı kazanları iştahla kazıdı ve baktı ki netice sıfır, tutan mutan yok, kağıtları yere fırlattı bir sinirle…
Kafasının üstü kel, başının yanlarında azıcık saç olan ama sık ve gür sakallı bir kahve çalışanı, masalardaki gri renkli demir küllüklerden tek bir kül tabağında cem ettiği küllerin tastamamını kahvenin bulunduğu sokağın kenarına döküverdi, hiç kimseyi ve de hiçbir şeyi umursamadan…
Her gün sakal tıraşını olan ve de atıp tutarak da konuşsa diksiyonuyla diğer esnafları ve müşterilerini konuştuğu konularda etki ve tesir altında bırakan bir ağabeyimiz, yan komşusu olan bakkaldan aldığı bisküviyi yedikten sonra boş paketi caddedin ortasına atıverdi…
Sokak sokak elinde süpürgeyle yaz kış demeden dolaşan çöpcü abimiz, her zaman oturup çayını yudumladığı o dinlenme yerinde içtiği sigara izmaritlerini hep yere attı, izmaritler dağ oldu, o gitti her yeri süpürdü ama kendi pislettiği yerin toprağı kumu tepe tepe sarı, beyaz, sonrasında siyah tütün çöpleriyle kaldı…
Yıllarca eğitim camiasında görev yaptıktan sonra emekli olan, binlerce çocuğun muallimi, bir düzineden fazla kitap da yazan bir öğretmen emeklisi abimiz, yaşadığı sitede gezdirdiği köpeği bahçeye pisleyince arkadaşına bakıp da ne yapayım dercesine sırıttı ve yoluna devam etti…
Kedisever bir ablamız, kedileri beslemekten ve onlarla ilgilenmekten başka bir düşüncesinin olmadığı çetin soğuk ya da kavurucu sıcak günlerde sokakları köşe köşe dolandı, kedileri besledi de besledi ama yaş mama kuru mama fark etmez onların içine konduğu ne kadar paket, teneke, çöp vesaire varsa onları sokaklarda bıraktı, yerlere attı, şükür kediler doydu ama çöpünü de en azından şu köşedeki kovaya atayım da demedi…
Bütün bunlara şahit olan adamın adı Kültür Bey. Kendisi İstanbul doğumlu bir deli, en azından onu öyle biliyorlar…
Kültür Bey’in biraz detaylı anlattığı bu vurdumduymazlık örnekleri binleri bulur aslında. Ona göre, “Hepimizin hayatında sık sık karşılaştığı olaylar ki herkese normal geliyor değil mi artık? Yerlere çöp atanları uyarmayı bırakın, yolda yürürken gördüğümüz çerçöpten dahi rahatsız olmuyoruz” diyor üstüne basa basa.
“Bunlar sokak dünyasında yaşananlar… İş ve üretim dünyasında, fabrikalar ve onun türevi işletmelerin yaptıklarını sıralasak satırlar yetmez anlatmaya” diyor kahvede çayından bir yudum aldıktan sonra.
“O nedenle özet geçelim ama es geçmeyelim. Dünyamızı, doğamızı ve de netice itibariyle kendimizi kirletmeyelim!”
Sloganını attıktan sonra da başlıyor düşünmeye kafasında biriktirdiği çerçöpleri düşünerek:
Hep şikayet eden bir toplum olduk, en azından benim gördüğüm bu minvalde ama hiç dönüp de kendimize bakmadık, kendimizi eleştirmedik.
Çöp kültürü dahi olmayan bir toplum olarak, yaşadığımız evde yere atmayacağımız şeyleri sokaklarda rahatça savurabildik sağa sola.
Dediğim gibi, çöp kültürümüz dahi yok maalesef!
Geri dönüşüm, çöp kovaları, çimlere basmayın, temiz sokak türünden söylemler hep dilimizde ama neyin içinde olduğumuz sokaklarda kendini belli ediyor.
Banklarda, parklarda, sahillerde yiyip içtikten sonra her çöpü, çekirdek kabuklarını, plastik şişeleri ve dahi yemek artıklarını orada bırakan bir nesil yetiştiriyoruz.
Çöp kültürü olmayan biz, geleceğimizi çöp bir kültür haline getiriyoruz.
Araba sürerken elimizdeki bir çöpü yola savurabiliyoruz camdan.
Pazar kurulsun ya da kurulmasın, hani akşamları çöpçüler tüm sokağı temizliyor ya, sokağımıza üçüncü kattan, dördüncü kattan üç harfli market torbalarına konmuş çöplerimizi sallayabiliyoruz camdan, pencereden, balkondan.
Evin içinde her türlü kılı tüyü toplayan halı ya da kilimleri öyle bir silkeliyoruz ki göklerden, sanki dünyayı ben yarattım diyoruz, alın bu da sizin hakkınız diyoruz komşularımıza ve mahalle sakinlerimize.
Aman arabamız, motorumuz temiz olsun diyoruz, canımız gibi baskıyoruz ki cennete giriş belgemiz o demir yığınları, yağıydı dumanıydı, benziniydi lastiğiydi diye diye onları temiz, onları temizleyeceğiz diye geri kalan her yeri pislik içinde bırakıyoruz.
Burun kılını sokağa atan dahi suçlu sayılsa diyenler, tırnaklarını kesip kaldırımlara atıyorlar… Kirli donlarını gidere atıp foseptiği tıkayanlar var bu memlekette, su idaresi çalışanları çok iyi bilir elbet. Geri dönüşüm yapacak nasıl olsa? Doğada dönüşenler var, dönüşmeyenler var. Bunu bilmeyen var bu memlekette, etrafına şöyle dön bir bak, anlarsın elbet neyin olmakta olduğunu.
Kültür, hayatın resmidir. Bizim hayatımızın resmi de ortada. Kültür zaten artık çok kullanılan bir kelime olmaktan da çıktı. Kültürlü insanım ben diyenimiz ya da bu da kültürlü insan deyip de kendini küçük düşürmeyi göze alacak ya da mütevazılık örneği sergileyecek insanımız kaldı mı ki? Umarım kalmıştır ama bana göre kültür nasıl kalmadıysa, çöp kültürü hele hiç kalmadı. Geç bu lafları! Allah’tan Hindistan, Bangladeş gibi ülkelerin videoları çok dolaşıyor da sosyal medyada kendimizi temiz addediyoruz. Halbuki çöp kültürümüz bitmiş, biz de bitmişiz.
Ondan mütevellit, her şeye şikayet edenler olarak, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz ara sözünden sonra, önce kendi yaşadığımız, çalıştığımız, yürüdüğümüz, yemek yediğimiz ortama bakalım. Çöp kültürümüz var mı yok mu biraz da endişe duyalım. Kültür kültürdür deyip geçmeden, doğa bizi kütür kütür ezmeden, kültür de ne imiş bir durup da düşünelim. Kültürlü olmak için az çaba yeter, inanın. O zaman lütfen yerlere çöp atmaktan sakının.
Kültür Bey’i bıraksak daha çok konuşacak aslında ama “Gevezelik iyi değildir” deyip susuyor bir anda. Es veriyor. “Çöpün hakkı çöpe” dercesine “Kültürün hakkını kültüre verin be artık!” diyor son olarak…
Kültürümüzü mü önemseyelim yoksa kültür çöplüğüne attığımız değerleri mi? Bence bunu da düşünmek lazım. Hatta sizin bu konuda bir yazı daha yazmanızı rica ederim. Kültür Çöplüğümüzdekiler…