
Putin, “Suriye’nin kazananı İsrail”
Putin, “Suriye’nin kazananı İsrail”
Bünyamin Aygün
bunyaminaygun@gmail.com
Çok değil sadece iki hafta kadar önce 8 Aralık’ta Suriye’nin İdlib kentinden operasyon başlatan Heyet-i Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğindeki gruplar başkent Şam’ı ele geçirince Esad Rusya’ya kaçtı. Bu bağlamda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, her yıl sonu yaklaşırken düzenlediği geleneksel basın toplantısında Suriye’deki son gelişmelere dair dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu. Putin, Beşar Esad’ın düşüşü sonrası Suriye’deki asıl kazananın İsrail olduğunu ifade ediyor. İsrail’in Suriye’nin 25 kilometre içlerine kadar girdiğini hatırlatan Putin, bu durumu kınadıklarını ve Rusya olarak İsrail’in Suriye’den çekilmesini umduklarını belirtti. Ancak, Putin, “Sadece çekilmeyecekler, buradaki varlıklarını daha da güçlendirecekler” şeklinde öngörülerde bulunuyor.
Putin, Suriye’deki olayların Rusya açısından kesin bir yenilgi anlamına gelmediğini de savundu. Rus lider, ülkesinin Suriye’ye müdahale amacının Afganistan’daki gibi bir terör yatağı oluşumunu engellemek olduğunu da vurguluyor bu toplantıda. Birçok batılı ülkenin Suriye’de yeni yönetimle ilişki kurma çabalarını örnek göstererek, “Eğer oradaki yönetim gerçekten bir terör örgütüyse, Batılı ülkeler neden oraya gidiyor? Bu, önemli bir değişimin işareti.” diyor.
Rus Devlet Başkanının Suriye konusunda yaptığı bu açıklamalar, uluslararası ilişkilerde yeni bir tartışma başlatacak gibi görünüyor. Suriye’nin gidişatına dair böyle bir değerlendirme, Rusya’nın bölgedeki etkisini sorgulamak adına önemli bir adım olarak da değerlendirebiliriz. Ancak Putin’in İsrail konusundaki haklılığını zaman gösterecek. Biz şimdi batılıların ve Türkiye’nin tutumuna bakalım.
Avrupa’nın gözünden HTŞ
Batının, Suriye yönetimini üstlenen HTŞ’ye yönelik terörist tanımını yeniden değerlendirmeye aldığı net bir şekilde görülüyor. Özellikle ABD, İngiltere ve Fransa, bu grupla üst düzey resmi temas kurma çabası içerisinde. El Kaide’nin bir kolu olan HTŞ’ye yönelik insan hakları ihlalleriyle ilgili suçlamalar devam ederken, Batı’nın yüzsüzlüğüne dikkat çekmek istiyorum. Burada “yüzsüzlük” ifadesinin yüz yıldır büyüklerimiz tarafından kullanıldığını biliyorum; yeni bir şey söylemiyorum. Ancak bu devletleri başka türlü ifade edecek bir kelime henüz literatüre girmedi! Neyse konumuza dönecek olursak, eğer bu günleri görmemiş olsaydık, Türkiye’yi “Suriye’de aşırı dinci grupları destekliyor!” diye suçlayan Batı’nın iki yüzlülüğünü anlayamazdık. Sormazlar mı, “Hani bunlar aşırı dinciydi?”
Gerçekten akıl alır gibi değil ama utanmıyorlar da… Yüzlerce yıl atalarımıza oynadıkları oyuna devam ediyorlar ama artık Türkiye de Türk halkı da uyandı bunu da göremeyecek kadar kibirliler!
Türkiye Suriye’de taraf olmadı
Öte yandan şöyle bir hafızamızı tazeleyecek olursak Türkiye, 2011 Suriye krizinde aslında tarafsız kalmayı seçti. Başından itibaren Suriye iç savaşını yakından takip eden bir gazeteci olarak buna şahidim. Ancak Batı, Esad’ın karşısında durmaya bizi zorladı. Dönemin ABD Başkanı Obama, “Tarafınızı belirleyin, ya demokrasiden yana ya da diktatörden yana…” minvalinde bir çıkışta bulunmuştu. Ardından dönemin Dışişleri Bakanı Biden da sürekli Türkiye’yi taraf olmaya zorladı. Yetmedi, Esad düşmanca davranarak hem Türk halkının hem de devletin tepkisini üzerine çekti. Önce keşif uçuşundaki bir F-4 savaş uçağımızı düşürdü. Ardından özellikle PKK/PYD bölgesinden, yani Afrin, Kamışlı ve Kobani’den teröristleri Türkiye’nin üzerine saldı. Bu süreçte çok sayıda asker ve sivil şehit verdik. Bu şer noktalarından, 2014 ve 2015 yıllarında ülkemize sızan örgütler tarafından her gün bir yerde canlı bomba saldırıları düzenlendi. Günahsız yüzlerce insanımız bu patlamalarda yaşamını yitirirken, çok sayıda güvenlik görevlimiz de şehit edildi. Bu gerçekler ışığında bakılınca Bugün Suriye’de yeni kurulmakta olan hükümetle ilişki geliştirmek en çok da Türkiye’nin hakkı.
Kim İsraili ile komşu olmak ister?
İsrail, etrafındaki tüm komşularıyla aynı anda savaşmış nadir ülkelerden biridir. Son olarak Gazze’de taş üstünde taş bırakmayan İsrail, önce Lübnan’a girdi, ardından Suriye’nin bir bölümünü işgal etti. Bu açıdan bakıldığında, son derece saldırgan ve yayılmacı bir anlayışın hakim olduğu bir ülke olan İsrail, kurulduğu günden itibaren bölgedeki istikrarı tehdit ediyor. Peki, kim İsrail gibi kavgacı ve yayılmacı bir ülke ile komşu olmak ister? Ne yapacağı belli olmayan bu agresif ülke, eğer Şam’ı da işgal edip Halep’e doğru ilerlerse sonuçları daha da ürkütücü olabilir. Tabii ki o zaman komşumuz İsrail olur! Kısacası kim İsrail ile komşu olmak ister ki?
HTŞ ile DEAŞ arasındaki fark
Gazeteci Özlem Gürses’in gözlatına alıınması olayından da anlıyoruz ki kamuoyu bu iki grubu sürekli karıştırıyor.
Açıklayalım, HTŞ (Heyet-i Tahrir el-Şam) ile Türkiye’nin bir sorunu hiç olmadı. Ne Suriye’de ne de Türkiye topraklarında HTŞ’nin aleyhte herhangi bir eylemi kaydedilmiş değil. HTŞ, genel olarak Türkiye’ye karşı herhangi bir tehdit oluşturmadı.
Ancak DEAŞ (IŞİD) için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Her ne kadar köken olarak El Kaide’den gelseler de, bu iki grubun ayrılma nedeninin temeldeki mantalite farkı olduğunu söyleyebiliriz. IŞİD, Türkiye’yi ve Türkleri savaşılması gereken, yok edilmesi gereken millet olarak, yani “mürted” (dinden çıkmış) olarak değerlendiriyor. Hatta IŞİD’in bakış açısından, Müslüman olmayan halk bile Türk halkına göre daha değerli kabul ediliyor.
Bu nedenle, HTŞ ve IŞİD arasında hem ideolojik hem de yaklaşım açısından ciddi farklar bulunuyor. Bu farkları anlamak, konuyu daha sağlıklı değerlendirme açısından önemli diye düşünüyorum.