
Türkiye’nin Suriye politikaları ve bölgesel etkileri
Türkiye’nin Suriye politikaları ve bölgesel etkileri
Bekir Atacan
Türkiye’nin Suriye’deki aktif politikaları, yalnızca sınır güvenliğini sağlama çabalarından ibaret değil; bu adımlar aynı zamanda bölgesel güç dengelerini yeniden şekillendirme amacını da taşıyor. Ankara’nın özellikle Suriye’nin kuzeyindeki askeri varlığını genişletmesi ve bu bölgede etkin bir kontrol sağlamaya çalışması, İsrail gibi bölgedeki diğer aktörlerin stratejik hesaplarını zorlaştırıyor. Türkiye’nin bu pozisyonu, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyan bir söylemle şekillendirilse de fiili olarak Suriye’nin kuzeyinde uzun vadeli bir varlık inşasını içeriyor. Bu durum, İsrail’in İran destekli grupları hedef alan askeri operasyonlarını ve Suriye’deki etkinliğini kısıtlayabilir. İsrail için bu, bölgede hareket kabiliyetinin azalması anlamına gelirken, Türkiye için Suriye’nin kuzeyindeki istikrar sağlama iddiasıyla bölgede daha güçlü bir etki kurma fırsatı yaratıyor.
Türkiye-İsrail ilişkilerindeki etkileri
Bu dinamik, sadece Türkiye-İsrail ilişkileri için değil, aynı zamanda geniş Ortadoğu denklemi için de kritik öneme sahip. İsrail’in yıllardır sürdürdüğü “hareket serbestisi” politikası, özellikle Suriye’nin İran’ın vekil güçleri için bir lojistik koridor haline gelmesini önlemek üzerine kurulu. Ancak Türkiye’nin bölgede artan etkisi, İsrail’in bu politikasını yeniden gözden geçirmesini gerektirebilir.
ABD ve Rusya açısından bakınca
Diğer yandan Türkiye’nin bu aktif politikası, ABD ve Rusya gibi küresel aktörlerin de ilgisini çekiyor. Türkiye’nin Suriye’deki bu hamleleri, NATO müttefiki olan ABD ile ilişkilerini karmaşıklaştırabilirken, Rusya ile belli düzeyde bir iş birliğini de zorunlu kılıyor. Ancak İsrail açısından bakıldığında, bu hamleler doğrudan bir güvenlik sorunu oluşturuyor. İsrail, Türkiye’nin artan askeri etkisini, İran’ın Suriye’deki genişlemesi kadar riskli bulabilir.
Türkiye’nin Suriye’deki aktif politikaları, yalnızca sınır güvenliğini sağlama çabalarından ibaret değil; bu adımlar aynı zamanda bölgesel güç dengelerini yeniden şekillendirme amacını da taşıyor. Ankara’nın özellikle Suriye’nin kuzeyindeki askeri varlığını genişletmesi ve bu bölgede etkin bir kontrol sağlamaya çalışması, İsrail gibi bölgedeki diğer aktörlerin stratejik hesaplarını zorlaştırıyor. Türkiye’nin bu pozisyonu, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyan bir söylemle şekillendirilse de fiili olarak Suriye’nin kuzeyinde uzun vadeli bir varlık inşasını içeriyor. Bu durum, İsrail’in İran destekli grupları hedef alan askeri operasyonlarını ve Suriye’deki etkinliğini kısıtlayabilir. İsrail için bu, bölgede hareket kabiliyetinin azalması anlamına gelirken, Türkiye için Suriye’nin kuzeyindeki istikrar sağlama iddiasıyla bölgede daha güçlü bir etki kurma fırsatını adeta zorunlu kılıyor.
Ayrıca, Türkiye’nin Suriye’deki politikasının yerel güçlerle ve Suriyeli muhaliflerle olan ilişkileri de dikkate almak önemlidir. Türkiye, Suriye’deki iç savaş boyunca çeşitli SMO gibi legal grupları desteklemiş ve karar alma süreçlerinde bu grupların etkisini artırmaya çalışmıştır. Bu strateji, Türkiye’nin hem güvenlik kaygılarına çözüm bulma hem de uluslararası alanda daha etkin bir oyuncu olma çabası olarak değerlendirilebilir. Ancak bu durum, yerel aktörler arasında rekabeti ve belirsizlikleri artırarak, uzun vadede istikrarsızlık yaratma potansiyeline de sahip.
Türkiye’nin Suriye’deki etkinliğinin bir diğer boyutu, insani yardım ve mülteci politikalarıdır. Türkiye, Suriye’deki çatışmalar nedeniyle oluşan mülteci krizine ev sahipliği yaparak, bölgedeki insani durumun iyileştirilmesine katkıda bulunmaya çalışmaktadır. Ancak bu durum, Türkiye’nin iç siyasetinde de tartışmalara yol açmaktadır; mülteci sayısının artması, sosyal hizmetler üzerinde baskı oluşturarak, Türkiye’nin halkı içinde çeşitli toplumsal gerilimlere neden olmuştur. Dolayısıyla, Türkiye’nin Suriye politikaları sadece askeri ve siyasi değil, aynı zamanda insani ve sosyolojik boyutları da olan karmaşık bir süreçtir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığı ve hava sahası üzerindeki kontrol iddiası, Ortadoğu’da jeopolitik dengeleri kökten değiştirme potansiyeline sahiptir. İsrail’in bu yeni duruma nasıl bir yanıt vereceği, bölgede uzun vadeli bir denge veya çatışma olasılığını belirleyecektir.
.